Bültenimize Kaydol

BEN BUNU ÖRERİM

Örgü örmek hayatımıza nereden girdi?
Herkesin etrafında mutlaka örgü ören birileri vardır ya da kendisi örüyordur. Çoğunluk bu eylemi büyüklerinden öğrenir. Geçmişte internet gibi öğrenme kaynakları bulunmadığı için, bilgi nesilden nesile aktarım yoluyla öğrenilip öğretilmiştir. Örgü yaparken kullanılan desenler o zamanlar için farklı bölgelerin ve ülkelerin kültürlerini yansıtmakta olup, uzun yıllardır hayatımızda mevcuttur.

Orta Asya’da örgü modelleri ilk olarak giyimde görülmüş, zamanla aksesuar, süs eşyası ve çantalarda da kullanılmaya başlanmıştır. Örgü çantaların ve “Mısır çorabı” olarak adlandırılan örgü çorapların ilk örneklerine M.Ö. 2500 yıllarında rastlanmaktadır. Özellikle Türkler ve Moğolların göçebe yaşamlarını kolaylaştırmak için kolay taşınabilir ve dayanıklı örgü kıyafetler kullandıkları bilinmektedir.

O dönemde erkekler işlevselliğe önem vererek şapka, çorap ve keçe gibi daha basit şeyler örerken; kadınlar ise, daha komplike tasarımlarla öne çıkan elbise, palto ve yelek gibi göze hitap eden ürünler örmeye yönelmişlerdir.

Yerleşik hayata geçişle birlikte kadınların hayat enerjileri, renk ve desenler aracılığıyla örgülerine yansımıştır. Evlerini ve kıyafetlerini süslemeye başlarken yalnızca mutlu anlarını değil, üzüntülerini, hayat hikayelerini ve sırlarını da ilmek ilmek dokumalarına katmışlardır.

Birçok kadın örgü eserlerini adeta günlük gibi kullanmış; ifade edemediklerini, isteklerini ve düşüncelerini örgü aracılığıyla dışa vurmuşlardır. Örgü kadınlar için terapi işlevi görmüştür.
Dönem şartları gereği çalışma imkanı bulamayan kadınlar bir süre sonra örgülerini satarak para kazanmaya başlamıştır. Özgün desenler ve emek gerektiren örgüler onlar için geçim kaynağı olmuştur.

Toplumsal cinsiyet rolleri tarih boyunca kadınların ifade alanlarını sınırlamış; özellikle ataerkil yapının hâkim olduğu toplumlarda, kadınlar için duygu ve düşüncelerini doğrudan aktarmak çoğu zaman mümkün olmamıştır. Bu durum kadınlar için kısıtlayıcı olsa da kendilerine ait alternatif ifade biçimleri geliştirmelerine engel teşkil etmemiştir. Bu bağlamda el işi ve zanaat, özellikle örgü, geçmişte birçok kadın için hem üretkenliğin hem de duygusal dışavurumun bir aracı hâline gelmiştir. Örgü, yalnızca bir işlevsel beceri değil, aynı zamanda duyguların, hâtıraların ve yaşam deneyimlerinin özenle aktarıldığı bir anlatı alanıdır.

Gün geçtikte yaratıcılığın ve çeşitliliğin artması ile örgüler daha da değer kazanmaya başlamıştır. Sanayi Devrimi’nden sonra yaygınlaşan tekdüze ve seri üretim kıyafetler karşısında el emeğiyle üretilen özgün örgüler toplumun ilgi odağı hâline gelmiş; kadınlar, evlilik ya da evden ayrılma gibi geleneklerde bu eserleri miras niteliğinde armağan etmeye başlamışlardır. Örgüler, kadınların ellerinde şekillendirdikleri ve denetleyebildikleri en değerli varlıklardan biri hâline gelmiş; eserlerini armağan ederken hünerlerini sergileme geleneği ise yıllar boyunca sürmüştür.

Kadınların örgü örmesi yalnızca maddi kazanç sağlamalarına değil, aynı zamanda psikolojik olarak da iyi hissetmelerine katkıda bulunmuştur. Araştırmalarda, örgü örmenin bireylerin bilişsel becerilerini ve psikolojik süreçlerini desteklediği; ayrıca Parkinson ve Alzheimer gibi bazı nörolojik ve psikiyatrik hastalıkların tedavi sürecinde olumlu etkiler yarattığı gösterilmektedir (Riley, Corkhill ve Morris, 2013). Dikkat eksikliği üzerinde de olumlu etkileri bulunan örgü, aynı hareketin sürekli tekrar edilmesi ve dikkatin tek bir noktaya odaklanmasını sağlaması açısından meditasyonla benzer bir işlev görür; bu yönüyle sakinleştirici ve rahatlatıcı bir etki yaratır.

Günümüzde de örgü çok çeşitli hallerde görülür. Bir süre önceye kadar örgü örmek; yaşlılar tarafından etnik desenlerle ortaya konan, ergonomik olmayan ve demode bir aktivite olarak anılırken; son zamanlarda, pek çok şeyin tekdüzeliğinden sıkılan bireylerin el emeğine verdiği değer sayesinde yeniden popülerlik kazanmaya başlamıştır.

Bu yeniden yükselişte sosyal medyanın önemli bir rol oynadığı göz ardı edilemez. Bireyler artık sadece üretmekle kalmıyor, aynı zamanda ürettiklerini paylaşarak geniş kitlelere erişmesine olanak sağlıyorlar. Birçok kişinin aktif olarak kullandığı alanlarda yaratıcı ve göze hitap eden örgüleri görmek, el emeğinin sadece işlevsel veya nostaljik yönünü değil aynı zamanda estetiksel yönünü de göz önüne sermektedir.

Sonuç olarak, sosyal medyada veya internette karşılaşılan örnek modellerin “ben bunu örerim” düşüncesiyle bireyler tarafından denenmesi ya da yakın çevreden yardım istenmesi, el emeğine duyulan ilginin giderek arttığını ortaya koymaktadır. El işi ürünlerin artan maliyetleri ve ticari değerlerinin yükselmesiyle birlikte pek çok kişi örgüyü örmenin satın almaktan daha uyguna geldiğini düşünerek ya da hobi amaçlı olarak yeniden örgü gibi geleneksel üretim pratiklerine yönelmektedir. Bu eğilim, sadece bireysel uğraşlarla sınırlı kalmamakta; aynı zamanda kültürel mirasın korunması, üretim-tüketim dengesi ve toplumsal cinsiyet rolleri gibi çeşitli sosyolojik boyutları da içinde barındırmaktadır.

Kaydol
Her zaman güncel kalmak için e-posta listesine katılın.