Bültenimize Kaydol

Zamanın Eşiğinde: Vedalar ve Başlangıçlar!

Her yeni yıl “başlangıç” olarak kutlanır. Ancak her başlangıcın var olabilmesi için bir bitişi de barındırması zorunludur. Çünkü insan, yeniye adım atabilmek için eskiyle vedalaşması gerekir. Bu bağlamda yeni bir yıla girmeyi, eşik sembolizmiyle düşünebiliriz. O eşik görünmezdir ancak varlığı da kaçınılmazdır. Freud, her psikoseksüel aşamada bireyin bir kazancın yanında kayıp da yaşadığını savunur. Anal dönemin sonlandığı noktada çocuk, bedensel hazlarını serbestçe yaşamaktan vazgeçerek topluma uyum sağlar. Bu değişim sadece davranışın dönüşümü değil, aynı zamanda bir özgürlükten feragat etmeyi de içerir. Toplumla uzlaşmanın ilk koşulu budur; vazgeçmek, tutmak ve bırakmak arasında denge kurabilmek. Bu denge, insan gelişiminde olduğu kadar her başlangıçta da yeniden inşa edilir. Yeni bir yıla girerken benzer bir dinamik işler. “Yeni” olanın gelişi, “eski”yi bırakmayı gerektirir. Ancak bırakmak kolay bir eylem değildir. Alışkanlıklarımız, rollerimiz, yaşantılarımız ve hatta duygularımız kimliğimizin – bazen de benliğimizin – bir parçası haline gelir. Eskiye dair bu içselleştirme, bırakma eylemini daha zorlayıcı – ve kimi zaman bağımlılık yaratan – bir hale getirir. Eskiyi bırakmak, kendini yeniden tanımlama ve kimliğini dönüştürme cesaretini gerektirir. Bir yanda yenilenmenin arzusu, diğer yanda kaybetmenin korkusu çatışma yaratır. Tutunmak kolaydır; çünkü tanışık olduklarımız, bize entegre olmuş olanlardır.

Freud’un “tekrarlama zorlantısı” kavramı, insanın tanıdık olanı içeriği fark etmeksizin güvenli olarak algılamasıyla açıklanabilir (Freud, 2016). Bu nedenle bırakmak, güvenli alanın dağılması anlamına da gelir. Bırakma eylemi, yas ve melankoli dinamikleriyle derinden bağlıdır. Freud, “Yas ve Melankoli” adlı çalışmasında, yas sürecinin kaybın ardından gelen sağlıklı bir vedalaşma olduğunu, melankolinin ise kayıpla baş edemeyip benliğin bir parçasını kaybedilenle özdeşleştirdiği daha karmaşık bir durum olduğunu belirtir (Freud, 2019). Yas sürecinde birey kaybedilenle bağını sorgular, bu bağı yeniden yapılandırarak hayata devam eder. Melankolide ise kayıp içselleştirilir ve bireyin benliğine yapışır; böylece bırakmak neredeyse imkânsız hale gelir.

Eskiyi bırakmak, sadece davranış veya duygu değişikliğini değil, aynı zamanda kaybedilenin yasını tutma ve onunla barışma cesaretini de gerektirir. Bu zorluk, tanıdık olana duyulan güvenin yanında, bırakma eyleminin, kaybetme korkusuyla örülü bir yas sürecini tetiklemesinden de kaynaklanır. Bir alışkanlığı, rolü ya da kimliği geride bırakmak, bir parçadan, hatta bir uzuvdan vazgeçmek gibidir. Bu kayıp, geçmişe dair duygusal bağların çözülmesini gerektirirken, aynı zamanda boşluğu dolduracak yeni anlamların inşasını zorunlu kılar. Bu yeni anlamlar, ancak yas süreci tamamlandığında ve melankolik bir tutumdan sıyrıldığımızda ortaya çıkabilir.

Her başlangıç, bir vedalaşmayı zorunlu kılar. Vedalaşmanın mümkün olmadığı durumlarda birey, geçmişin ağırlığıyla yeniye adım atmaya çalışır. Bu da beraberinde bir çatışma getirir: Geçmişle barışmadan geleceği kucaklamaya çalışmak, bireyi tanıdık olanın güvenli ama durağan dünyasıyla yeniliğin belirsiz ve korkutucu doğası arasında sıkışmış hale getirir. Bu nedenle yeni bir yıla girerken eskiyi bırakmak, sadece yeni hedefler koymak ya da kararlar almakla sınırlı kalmaz. Eskiyle yüzleşmek, onun yasını tutmak ve geçmişi geride bırakma cesaretini göstermek gerekir. Ancak bu sayede yeni başlangıçlar, gerçek bir dönüşüm ve yenilenme fırsatı sunabilir.

Bu yıl, neleri bırakmaya hazırsınız?

Kaynaklar:

Freud, S. (2016). Haz Prensibinin Ötesinde (E. Yıldırım, Çev.). İstanbul: Oda Yayınları.

Freud, S. (2019). Yas ve Melankoli (L.Uslu). İstanbul: Cem Yayınevi

Kaydol
Her zaman güncel kalmak için e-posta listesine katılın.