Koleksiyoner bir babanın kızı olarak büyüdüğüm için, koleksiyonerlik hayatımın doğal bir parçası oldu. Babam, çocukluğunda pul biriktirerek başladığı serüvenine, zamanla nümismat (para koleksiyoncusu) olarak devam etmiş birisi. Yeni anılar ve nesneler biriktirmekten keyif alan biri olarak, bu tutkusunu bana da aşıladı. Hatırlıyorum da çocukken babamın başlattığı peçete koleksiyonumuz, gittiğimiz her yerden topladığımız peçetelerle büyümeye devam etti. Unutamadığım anılardan birisi, Kapalıçarşı ve Sirkeci gibi yerlerde babamın koleksiyon paraları alıp satmasını izlemekti. Gün sonunda ise, benim doğal taş koleksiyonumu büyütmem için uygun fiyatlı taşlar bulurdu.
1999 doğumlu biri olarak, çoğu yaşıtım gibi ben de sticker koleksiyonu yapar, okulda bu sticker’ları değiş tokuş eder veya satardım. Kazandığım parayla yeni sticker’lar alırdım. Bu tür küçük alışkanlıklarla koleksiyonerliğin hayatımızdaki yerini fark ettim. Babamın biriktirdiği Asteriks ve Oburiks çizgi romanları, Leman dergileri ve eski gazeteler beni koleksiyonerliğe ve ardından çizgi roman dünyasına yönlendirdi.
Küçük yaşlardan itibaren koleksiyon yapmanın keyfini yaşadım. Ancak büyüyüp çizgi roman ve manga/anime dünyasına adım attığımda, koleksiyonculuk bambaşka bir boyut kazandı. Başlangıçta sadece bir okur olarak çizgi roman ve mangalarla ilgileniyordum. Ancak zamanla bir seriyi tamamlamak, figürlerini edinmek ve fiziksel olarak sahip olmak fikri benim için daha cazip hale geldi.
Koleksiyon yapma alışkanlığım ise lise yıllarında değil, üniversite döneminde başladı. Eğer daha erken başlasaydım, bu dünyaya aşina olanların bileceği gibi serileri çok daha uygun fiyatlara tamamlayabilirdim. Örneğin, lisede koleksiyon yapmaya başlayan arkadaşlarımın Death Note gibi popüler serileri oldukça düşük fiyatlara aldıklarını sık sık duyardım.
Merchandising (bir ürünün veya fikrin ticari tanıtımı ve satışı) kavramını öğrendiğimde, Türkiye’de bu alana ilgi duyan bir genç olarak zor bir gerçekle yüzleştim. Yurt dışından ürün getirmenin zorlukları ve Türkiye’deki koleksiyon ürünlerinin fahiş fiyatları, çoğu koleksiyonerin karşılaştığı ilk büyük engellerden. Yurt dışında uygun fiyatlara kolayca bulunabilen çizgi romanlar, figürler ve diğer koleksiyon ürünleri, Türkiye’de ulaşılması güç bir lüks haline gelmiş durumda. Tüm bunlar, koleksiyonculuğun ne kadar maliyetli bir hobi olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Hayatım boyunca çizgi romanları internetten okuyarak, yayınevlerini ve çizgi roman mağazalarını dolaşarak eğlendiğim günlerim oldu. Satın almak her zaman mümkün olmasa da bu geek ortamlarının havasını solumak benim için başlı başına bir keyifti. Ancak maddi zorluklar ve zaman kısıtlamaları, koleksiyonculuğu tam anlamıyla bir yaşam tarzı haline getirmemi engelledi. Bu nedenle, kendimi bir koleksiyoner olarak tanımlayamasam da bu alandaki hevesim hiç eksilmedi.
İnternetten okuma konusuna değinmem gerekirse, bunun ne kadar yanlış bir pratik olduğunu yüksek lisans yaparken bizzat tecrübe ettim. Tez konum olarak ‘Çizgi Romanların İnternet Üzerinden Yayınının Telif Hakkı Problemi Kapsamında İncelenmesi” üzerine çalışmayı seçtim. Araştırmalarım sırasında, çizgi roman yayınevlerinin bu durumdan nasıl zarar gördüğünü ve çoğunun kazanç sağlamadan yalnızca kar-zarar dengesi sıfırda ilerlediğini gözlemledim.
Ancak burada biraz gerçekçi olmak gerekiyor. Koleksiyoner olmak harika bir his olsa da bir öğrenci olarak okumak istediğim serilere daha kolay ve ücretsiz erişebilmek bana oldukça cazip geliyordu. Hâlâ merak ettiğim serileri keşfetmek için başvurduğum bir yöntem.
Bu maddi engeller yalnızca çizgi romanlarla sınırlı değil; figür ve koleksiyon parçaları konusunda da aynı durum geçerli. Eşimle birlikte sevdiğimiz karakterlerin figürlerini birbirimize hediye alarak küçük bir koleksiyon köşesi oluşturduk. Bu mütevazı alanda birkaç Lego ve Funko Pop yer alıyor. Ancak bu köşe, aslında daha büyük hayallerimizin bir yansıması.
Koleksiyonlarımızı sergileyebileceğimiz bir cam dolap arayışına çıktığımızda, fiyatların 4-5 bin TL bandında olduğunu görünce bu hayalimiz de şimdilik rafa kalktı. Maddi imkânlar, bu tür hobilerde en büyük belirleyici faktörlerden biri.
Çizgi roman ve figür koleksiyonerliği; zaman, enerji ve ciddi bir maddi bağlılık gerektiriyor. Türkiye’de asgari ücretin biraz üstünde kazanan biri için bu işe girmek neredeyse imkânsız. Çizgi roman yayınevlerinin fiyatlarına sürekli zam yapıyor olması, ekonomik koşullarla doğrudan bağlantılı. Kâğıt fiyatlarının bile sürekli arttığı bir ülkede, çizgi romanların fiyatlarının yükselmesi kaçınılmaz. Daha önce görüştüğüm bir yayınevi ortağı, çizgi romanların pahalı olmasının hayranlar tarafından en çok şikâyet edilen durum olduğunu belirtmişti. Kendisi, bu sektörde çalışmanın neredeyse kâr getirmediğini ve asıl işinin bu olmadığını da eklemişti.
Son zamanlarda, koleksiyonerlikte 3D baskı (üç boyutlu yazıcılarla objelerin katmanlar halinde üretilmesi) ürünlere yönelimin arttığını gözlemliyorum. Orijinal ürünlere erişim zor olması sebebi ile insanlar alternatif üretim yöntemlerine başvuruyor. Ancak bu ürünlerin de dayanıklılığı tartışmalı. Türkiye’de koleksiyonculuk kültürü, genel ekonomik durumdan fazlasıyla etkileniyor. Eski günlerde, harçlıklarımızla manga ya da çizgi roman setleri alabilmek, şu an satın almaktan daha kolaydı. Ancak günümüzde maaşlarımız ne bu hobiyi desteklemeye yeterli ne de bir koleksiyon köşesi yaratabilecek fiziksel alanımız mevcut. Kira fiyatları ve benzeri masraflar ise bunu daha da zorlaştırıyor.
Eşimle birlikte yaptığımız seyahatlerde, yurt dışında koleksiyon ürünlerine ulaşmanın ne kadar kolay olduğunu fark ettik. Mısır seyahatimiz sırasında, Kahire’de bir mağazaya rastladık. Bu mağaza, cosplay etkinlikleri düzenliyordu ve Türkiye’de görmediğimiz çeşitlilikte ürünler satıyordu. Özellikle Funko Pop’lar ve anime figürleriyle dolu rafları görünce hayran kalmıştık. Üstelik fiyatlar Türkiye’dekinin yarısı kadar ucuzdu. Merkeze birkaç saat mesafedeki bu mağaza, Tiktok’ta gezinirken şans eseri karşıma çıkmıştı. Mısır’daki yerel koleksiyonerlerin bu kültürü ne kadar sahiplendiğini görmek ise çok etkileyiciydi. Türkiye’ye sipariş vermek imkânsız hale geldiği için, bu tür yurtdışı deneyimleri çok daha değerli hale geliyor.
Bu hobi, yalnızca maddi güce bağlı değil; aynı zamanda büyük bir sabır ve tutku da gerektiriyor. Bu işi hâlâ devam ettiren insanlar var ve onların emekleri gerçekten takdire şayan. Ne yazık ki bu, bence çoğu kişi için erişilemez bir hayal.
Benim koleksiyoner olarak yaşadıklarım ve gözlemlerim bunlar. Peki, siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Türkiye’de koleksiyonculukla ilgili karşılaşılan zorluklarla başa çıkmak adına neler yapılabilir? Bu alandaki gelişmeleri nasıl daha verimli hale getirebiliriz? Sizce, bu tür zorlukların üstesinden gelmek için koleksiyoncular arasında daha fazla iş birliği, organizasyonel destek veya dijital platformlar aracılığıyla bilgi paylaşımı gibi adımlar atılabilir mi? Ayrıca, bu alanda daha profesyonel bir pazarın oluşması adına neler yapılabilir?